Mesut Demir'in yazısından "Devletin hesap sorma vakti
İçimiz yanıyor, yürekler dağlanıyor, imdat çığlıkları, yakınlarına ulaşmak isteyen vatandaşların gözü yaşlı feryatları, bir umut, bir umut daha, bir umut daha…
Zaman aleyhte işlerken, her bir dakikanın bile önemini çok iyi anlıyoruz.
Vefat edenlerin sayısı hızla yükseliyor.
Bölgede olan meslektaşlarımız, arkadaşlarımızdan dinlediklerimiz gerçekten içler acısı…
Bu bir doğal afet.
Siyaset üstü bir durum.
Ve…
Şu acı gerçekleri gördük Kahramanmaraş depreminde;
Birinci gerçekler…
Daha 1, 2, 3 yıl önce yapılan binalar yerle bir. Aklımıza, “Deprem değil, binalar öldürür” sözü geldi…
Bu yapılan yeni binalara ruhsatlar nasıl verildi?
O kadar Meclis’ten yasa çıkarıldı. Boşuna mı çıkarıldı?
O yasalara onay veren bir milletvekili halen enkaz altında…
Denetim mekanizması neden çalışmadı?
İnşaat işleri rantabl mı yürüyor? Parayı ver, ruhsatı al mantığından ne zaman çıkacağız?
Yapılan inşaatlarda, daireler satılmadan önce ya da dairelerde oturmadan önce neden denetim yapılmıyor? Ya da kağıt üzerinde mi denetim yapılıyor?
Bu yıkılan binalar kimler ruhsat verdi? Kimler o binalara oturma izni verdi?
O imzayı atanların belki de yakınları kaldı o binaların altında…
Vicdanları sızlıyor mu rüşvet alarak imza atanların?
Devlet bunların hesabını sormalı, en ağır cezalar vermeli…
Gelelim ikinci gerçeklere…
Türkiye’nin dört bir köşesinden yardımlar toplanıyor, bölgeye gönderiliyor.
Bölgede açlık, susuzluk, giysi, barınma ve iletişim araç gerekçeleri ihtiyacı var.
Kızılay deprem olduğu andan itibaren çadır kent kurması gerekmiyor muydu bölge illerine?
Dün haber servis edildi, Kızılay 5 bin çadır kuracak Kahramanmaraş’a diye…
Neden bu kadar beklenildi?
10 ilde insanlar evlerine giremiyor, barınma ihtiyaçları var soğuk kış şartlarında…
AFAD, Kızılay ve diğer kuruluşların hiç mi hazırlığı yoktu? Kılık-kıyafet, kumanya yemek, su depoları…
Deprem olur olmaz bölgeye neden gönderilmedi?
Aklımızı kemiren soruları vicdanen sormamız gerekiyor.
Türkiye hazır değil miydi olası 7 ve üzeri şiddetinde depreme?
O kadar uyardı deprem uzmanları, “deprem geliyor hazır olalım” diye…
Devlet birimlerini sorgulamalı, “Neden hazır değildik?” sorusunu sormalı…
Gelelim üçüncü gerçeklere…
Deprem bölgesinde fırsatçılar, yağmacılar…
Ailelerini güvenli illere göndermek isteyenler, otobüs bilet fiyatlarını görünce şok oldu.
500 liralık biletler 800 liraya çıkarılmış.
Ne zammı bu? Deprem zammı mı?
Devlet bunların hesabını sormalı. Tespit edilip gerekli en ağır cezalar verilmeli…
Yağmacılar…
Görüntüleri herkes izledi.
Hadi, yiyecek-içecek alsalar iyi de…
Televizyon alıp kaçan yağmacılar görüldü ekranlarda…
Kulağımıza gelen, yıkılan evlerde altın arayanların olduğu yönünde…
Bu nasıl vicdansızlıktır?
Allah’tan hiç mi korkmazsınız?
Devlet bunların da hesabını sormalı…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, depremi yaşayan illere hemen diğer illerden Valiler atadı…
Yanı sıra…
Batı illerindeki vali ve belediye başkanlarını yine deprem bölgelerine görevlendirdi.
Bu çok önemliydi atamalar.
Devletin üst kademesi gereğini yaptı.
Dedik ya, bu durum siyaset üstü bir olay…
Bir ulusal televizyon kanalında, “Mehmetçik neden yok?” sorusu soruluyor.
O sırada ekranda Malatya’da askerlerin olduğu görünüyor.
Şimdi muhalefet zamanı değil, şimdi birlik beraberlik zamanı.
Eksikleri görüp söyleyerek destek olunması gerekirken, yapılan bu gazetecilik değil.
Gazetecilik etik değerlerini bilmeyen, önüne gelen gazeteci olunca maalesef böyle durumlar ortaya çıkıyor.
O yüzden basın meslek yasası ve basın meslek odası şart…
Biraz vicdan lütfen…
Acımız büyük hem de çok büyük…
Allah’tan depremde hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Umudumuz bitmedi bitmeyecek…
O enkazlardan inşallah daha bir çok insanımız sağ salim çıkacak.
Adıyaman ve Kahramanmaraş’ta durum çok vahim…
Halen çalışma bekleyen birçok enkaz bina var. Kurtarılmayı bekleyen insanlarımız var.
Koordinasyon merkezindeki yetkililerin çözüm üretmesini bekliyoruz.
Sağlıklı ve esen kalın…