DOLAR 39,9043 EURO 46,8742 STERLİN 54,7448 GRAM ALTIN 4.223,95 BIST 100 9.404,89 BITCOIN $107.509
Facebook TwitterX Instagram YouTube

Arama Haber Code Logo
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101

HABERLER

DEĞİŞİM VE DEĞİŞİMİN TEMEL DİNAMİKLERİ

Giriş: 03.11.2025 10:52 | Güncelleme: 03.11.2025 11:00
Paylaş
DEĞİŞİM VE DEĞİŞİMİN TEMEL DİNAMİKLERİ

Değişim… Kulağa basit bir kelime gibi gelir; oysa insanlığın bütün hikâyesi onun içinde gizlidir. Gelişmenin, büyümenin, kalkınmanın özüdür. Eski alışkanlıkların, kökleşmiş düşüncelerin yerini yenilerine bırakmasıdır. Taş devrinden dijital çağa, mağaradan metropole, içgüdüden bilince uzanan bir yolculuktur değişim. Hayatın karşı konulmaz bir kuralıdır.Gelişmenin, dönüşümün, bazen de varoluşun bedelidir. Kısacası; insan, değiştiği sürece var oldu.

Doğa da aynı yasalara tabidir. İnsanoğlu, doğanın bu kaçınılmaz yasasına karşı ne kadar direnirse dirensin, sonunda onunla uzlaşmak zorunda kalır. Çünkü değişim, yaşamın en temel gerçeğidir. Hayatta kalabilen türler, en güçlü olanlar değil, değişime en hızlı uyum sağlayanlardır. Darwin’in “Doğal seçilim” dediği bu süreç, aslında değişimin kaçınılmazlığının bilimsel kanıtıdır.

Ancak değişim, sadece dışsal bir dönüşüm değildir. Toplumların, bireylerin ve düşüncelerin derinliklerinde yaşanan bir yeniden yapılanmadır. Her değişim bir “hal” den başka bir “hal” e evrilmektir. Bu gelişmenin temelinde insanın kadim arzusu yatar: Hayatta kalmak ve geleceğini güvenceye almak.


Kökler ve Dallar

Her değişim bir dönüşüm, her dönüşüm bir yeniden doğuştur. Ancak doğarken eskiyi bütünüyle terk etmek gerekmez. Çünkü insan, köklerinden koparsa yönünü kaybeder. Köklerimiz, kimliğimizin haritasıdır; dallarımız geleceğe uzanma arzumuz. Gerçek gelişme, işte bu iki kavramın dengesinde saklıdır.Gelenekle yeniliği, değerle dönüşümü dengeleyebilmek, sağlıklı bir değişimin anahtarıdır.

Bir toplum, değişirken kendi kültürel kodlarını, tarihsel hafızasını ve ahlaki değerlerini koruyabiliyorsa, o değişim yapıcı bir gelişime dönüşür. Aksi halde, gelişim zannettiği şeyin içinde yavaş yavaş yozlaşır.

Bir bakıma, değişim bir “denge” sanatıdır. Doğal olaylarda yer kabuğu zamanla biçim değiştirir; toplumlarda ise düşünce katmanları, kültürel akımlar, teknolojik devrimler aynı şekilde dönüşür. Ancak bu süreç hiçbir zaman bir anda gerçekleşmez. Bu süreç, değişimi hızlandıran ya da değişim hızını düşüren temel dinamikleri içerisinde saklar. Değişim, zamanın içinde, dirençle sabrın dansıdır.


Algı Paradigma ve Direnç

Değişimin en çetin alanı, dış dünya değil, insan zihnidir. Her birimiz değişimi farklı algılarız. İlk eğitimimizi ailemizden, ilk bakış açımızı çevremizden alırız. Çünkü hepimiz kendi geçmişimizin, eğitimimizin, inançlarımızın ve çevremizin bir ürünüyüz. Çocukluktan itibaren ailemiz, öğretmenlerimiz, kitaplarımız ve dostlarımız bize bir dünya algısı kazandırır. Ancak zamanla bu bakış açısı, bir “gözlük” haline gelir. Dünyayı olduğu gibi değil, bizim olduğumuz gibi görmemize neden olur.

Bu nedenle her birey, değişime farklı tepkiler verir. Kimisi fırsat görür, kimisi tehdit. Çünkü değişim, konfor alanımızı sarsar. Bildiğimiz düzenin sınırlarından çıkmayı, alışkanlıklarımızı bırakmayı gerektirir. Ve çoğu zaman korkutur: belirsizlik, başarısızlık, dışlanma ve statü kaybı korkusu...


Değişimin Kimyası

Bilim, değişimin doğasını belki de en güzel şekilde kimyasal tepkimelerle anlatır. Tepkimeye giren maddeler, yeni bir bileşik oluşturmak için önce mevcut bağlarını koparmak zorundadır. Kimyasal reaksiyonun gerçekleşmesi ve yeni maddeler elde edilmesi için tepkimeye giren maddelerin arada bulunan bu dağın zirvesini aşmaları gerekir. “Geçiş evresi” bu dağın zirve noktasıdır. Ancak zirve aşıldığında, hiçbir özelliği eskisine benzemeyen yeni bir madde doğar


Duygusal Bağlar ve Değerlere Saygı

Değişimin en hassas noktası, insanların duygusal bağlarıdır. Her birey, geldiği topluluğun, geçmişin ya da bir düşünce sisteminin parçasıdır. Bu yüzden geldiğimiz yerleri küçümsemek, inkâr etmek, eskiden sevileni hedef almak büyük bir kırılma yaratır. Her bireyin sevdiği, saygı duyduğu kişiler ve simgeler vardır. Onları hedef alan ağır eleştiriler, toplumsal bağları zedeler.

İYİ Parti, Türkiye’nin geleceği için sorumluluk almaya karar veren cesur insanların hareketi olarak doğdu. O gün nasıl ki umutsuzluk içinde bir çıkış yolu arandıysa, bugün de değişimin devam etmesi, ilk günkü inanç ve samimiyetin korunmasına bağlıdır. Değişimin temel dinamiği; ortak hedefe inanmak, farklılıkları zenginlik olarak görmek ve toplumsal faydayı kişisel çıkarların önüne koymaktır.

Ancak son dönemde, özellikle kongre sürecinde yaşanan kişisel husumetler, karalamalar ve bel altı vuruşlar, bu ortak yapının ruhuna zarar vermektedir. Her söz, her davranış; bir yapıyı ya güçlendirir ya da içten içe zayıflatır. Özellikle geçmişten gelen kırgınlıkların bugüne taşınması, partinin değerlerini gölgede bırakır, toplumsal değişim iradesini sarsar. Gerçek değişim, kişisel öfkenin değil, ortak aklın ve vicdanın sesine kulak vermekle mümkündür.

Bugün artık mesele geçmişte ne olduğumuz, nereden geldiğimiz değil, gelecekte neyi birlikte inşa edebileceğimizdir. Kırgınlıkları değil, ortak idealleri büyütmeli; eleştiriyi düşmanlıkla değil, gelişim arzusu ile dile getirmeliyiz. Ancak bu bilinçle, değişimi kalıcı kılar ve toplumsal yapıyı daha güçlü bir temele oturtabiliriz.


Eşiği Aşmak

Her birey ve toplum, değişimin bir eşiğinde durur. Bu eşik, geçmişle gelecek arasındaki ince çizgidir. Geçmek cesaret ister; kalmak ise konfor. Ama şunu unutmamak gerekir: Konfor, gelişmenin düşmanıdır. İnsan, konfor alanında güvendedir ama aynı zamanda durağandır. Değişim, korkuyu değil, merakı besleyenlerin yoludur.


Değişimin Ahlakı

Değişim, bir zorunluluk değil, bir sorumluluktur. Yıkmak değil, yeniden inşa etmek sanatıdır. Bu süreçte herkes, bir “katalizör” görevi üstlenmelidir; değişimi hızlandırırken, toplumsal uyumu da korumalıdır.

Ve sözün özü: Asıl mesele, değişmek değil, nasıl değiştiğimizdir.

Unutulmamalıdır ki:

“Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır.”

Not: Günün ruhuna uygun olarak düzenlediğim bu yazının ilk yayın tarihi 17 Şubat 2018  O tarihinde “Ortakses”ve Bursa Kent Gazetesinde yayınlandı.

Yorumlar

×

Haber Arama