İçtihat Bülteni’nden edinilen bilgiye göre, davacı-karşı davalı erkek eş C.A., "Davalı karısı T.T. ile 2002 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının bulunduğunu, karısı T.T.'nin evlilik birliğinden kaynaklanan görevlerini ihmal ettiğini ve sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığını ileri sürerek boşanmalarına karar verilmesini" talep etti.
Davalı-karşı davacı kadın eş T.T. vekili aracılığıyla, "Tüm iddiaları inkârla, sadakatsizlik vakıasının doğru olmadığını, davacı erkek C.A.'nın birlik görevlerini yerine getirmediğini, eşine fiziksel ve psikolojik şiddet uyguladığını, hakaret ettiğini, taraflar arasında Asliye Ceza Mahkemesinde ceza dosyası yargılamasının devam ettiğini, müvekkilinin ailesinin yanında yaşadığını ve onların yardımı sayesinde geçindiğini, erkeğin eşi ve çocuklarıyla ilgilenmemesi, sürekli evi terk etmesi, maddi olarak yardımcı olmaması, eve geldiği nadir zamanlarda da eşine şiddet uygulaması nedeniyle evliliğin çekilmez hâle geldiğini ileri sürerek asıl davanın reddine, karşı davanın 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 162, 163 ve 166. maddeleri uyarınca kabulü ile tarafların boşanmalarına, velâyetlerin anneye verilmesine, her bir çocuk yararına aylık 500 TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına aylık bin TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10 bin TL maddi, 50 bin TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini" talep etti.
Mahkeme, kadın eşin açtığı davayı kabul etti
Mahkeme yaptığı yargılama sonunda, "Asıl dava yönünden yapılan yargılamada davacı-karşı davalının C.A.'nın davasını geri aldığı, davalı-karşı davacı T.T.'nin vekilinin de geri almayı kabul ettiği gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına, karşı dava yönünden yapılan yargılamada ise; erkeğin eve düzenli şekilde gelip gitmediği, eşi ve çocukları ile gerek maddi gerek manevi yönden ilgilenmediği, eşini sadakatsizlik ile suçlayıp şiddet uyguladığı, hâl böyle olunca boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin tam kusurlu olduğu gerekçesi ile karşı davanın kabulüne, tarafların TMK'nin 166/1. maddesi uyarınca boşanmalarına, velâyetlerin anneye verilmesine, her bir çocuk yararına aylık 250 TL tedbir-iştirak, kadın yararına 250 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10 bin TL maddi, 10 bin TL manevi tazminat ödenmesine" karar verdi. Davalı-karşı davacı kadın eş, yasal süresi içinde temyiz isteminde bulundu.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi kararı nafaka yönünden bozdu
Temyiz incelemesi neticesinde Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, "Davalı-karşı davacının yoksulluk nafakası isteğinin kabul edilebilmesi için boşanma yüzünden yoksulluğa düştüğünün belirlenmesi gerekir. Davalı-karşı davacı kadının zabıta araştırmasında daimi işinin olmadığının tespit edildiği, buna karşılık dinlenen bir kısım davacı-karşı davalı tanık beyanlarında davalı-karşı davacının sigortalı bir işe girdiğini beyan ettikleri anlaşılmaktadır. Buna göre mahkemece, davalı-karşı davacı kadının çalışıp çalışmadığı, çalışıyorsa gelir durumunun tespiti ile bu gelirin sürekli ve düzenli olup olmadığı, kendisini yoksulluktan kurtarıp kurtarmayacağı araştırılarak, sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme neticesinde yazılı şekilde kadın yararına yoksulluk nafakası takdiri doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir" gerekçesiyle kararı bozdu.
Mahkeme karara direndi
Mahkeme, "Yoksulluk nafakası yönünden boşanmaya sebep olan olaylarda kadından kaynaklanan kusurlu bir davranışın bulunmadığı, fabrikada çalıştığı kabul edilse dahi dinlenen tanık anlatımlarına göre düzenli ve sürekli bir gelirinin olmadığı, fabrikadaki iş durumuna göre çağrıldığı, çağrıldığında da yevmiye usulü ile çalıştırıldığı, Hukuk Genel Kurulunun asgari ücret seviyesindeki gelirin kişiyi yoksulluktan kurtarmayacağına ilişkin kararları dikkate alındığında kadın eşin elde ettiği gelirin kendisini yoksulluktan kurtarmadığı" gerekçesiyle direnme kararı verdi.
Direnme kararı yasal süresi içinde davacı-karşı davalı tarafından temyiz edildi ve dosya Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna intikal etti.
"Yoksulluk nafakası hiçbir surette nafaka yükümlüsüne yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde olmamalıdır"
Direnme kararını görüşen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, "Yoksulluğa düşme hâlinin boşanma davası sırasındaki duruma göre belirlenmesi gerektiğinden, mahkemece kadının çalışıp çalışmadığı, çalışıyorsa yoksulluktan kurtaracak düzeyde düzenli ve sürekli bir gelirinin olup olmadığı, işten ayrılmışsa kendi isteği ile mi yoksa zorunlu olarak mı ayrıldığı hususları araştırılarak boşanma yüzünden yoksulluğa düşüp düşmeyeceğinin tespiti ile sonucuna göre yoksulluk nafakası konusunda bir karar verilmesi gerekirken, bu konuda eksik inceleme ile yoksulluk nafakası talebinin kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır" şeklinde direnme kararını farklı gerekçeyle bozarak, nafaka yükümlüleriyle ilgili emsal bir karara imza atmış oldu.
Yorumlar