Her şey suya ilk adımımı attığım o gün başladı. Başta sadece serinlemekti niyetim; sıcak bir yaz gününde, kalabalık bir plajda, denizin kenarında oyalanmak… Ama suya girdikçe, su beni sardıkça anladım ki, bu sadece bir serinleme meselesi değilmiş. Su beni çağırıyordu, içine alıyor, nefesimi düzenliyor, düşüncelerimi susturuyordu. O günden sonra yüzmek, benim için bir kaçış değil, bir varış haline geldi.
Yüzmenin en çok sevdiğim yanı, bedeninle zihnin senkronize olmak zorunda. Her kulaçta bir ritim tutturuyorsun. Nefes al, nefes ver. Kolların ileri, ayakların geride, zihnin yalnızca bir sonraki kulaçta… O kadar saf bir an ki bu, dünyanın tüm gürültüsü orada, suyun dışında kalıyor.
Yüzme, sadece fiziksel bir aktivite değil bana göre. Terapi gibi. Spor salonlarının kalabalığı, koşu bantlarının gürültüsü yok burada. Suyun altı sessiz. Orada sadece sen varsın. Biraz da korku var belki; suya saygı duymayı öğretiyor insana. O saygıyla, her yüzüş biraz daha kendine yaklaşma süreci oluyor.
Bazen sabahın erken saatlerinde, kimseler uyanmadan, yüzmeye gidiyorum. Hava serin, su hafif puslu. Ama o ilk dalış… işte orada her şey duruyor. O an, sadece bana ait. Günün kalanı ne getirirse getirsin, ben güne suyun sessizliğinde başladım ya, yeter.
Yüzmek bana sabrı öğretti, dengeyi, nefesi… Kendimi. Belki de bu yüzden, suyun içinde kendimi dışarıdaki dünyadan daha gerçek hissediyorum.
Aleyna Acar
Yorumlar