DOLAR 39,9043 EURO 46,8742 STERLİN 54,7448 GRAM ALTIN 4.223,95 BIST 100 9.404,89 BITCOIN $107.509
Facebook TwitterX Instagram YouTube

Arama Haber Code Logo
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101
Mehmet Yılmaz

Mehmet Yılmaz

Tüm Yazıları

Aidiyet, Şahsiyet ve Denge – 1

Giriş: 04.11.2025 13:59 | Güncelleme: 04.11.2025 14:04
Paylaş

Aidiyet, Şahsiyet ve Denge – 1

Ait Olmak mı, Bağlı Olmak mı?

1-  Aidiyet: İnsanın Köklerine Yolculuğu

Aidiyet, bir insanın iç dünyasında kök salan en güçlü duygulardan biridir.
Bir yere, bir insana, bir düşünceye, bir değere, bir topluluğuna bağlanmak; insanın “ben” olmaktan “biz” olmaya doğru attığı ilk adımdır.
Bu duygu olmadan insan, yönünü ve hayatının anlamını kolayca yitirebilir.

İnsanın kendini bir yere ait hissetmesi, orada güven bulması, kabul görmesi ve kendinden büyük bir bütünün parçası olduğuna inanmasıyla mümkündür.

Bu duygu, tıpkı beslenme gibi, insanın en temel ruhsal ihtiyaçlarından biridir.

Aidiyet, yalnızca bir gruba mensup olmak değil, o grubun bir parçası olarak kendini değerli ve güvende hissetmektir.
Bir çocuğun, ailesinin yanında “Ben buraya aitim” diyebilmesi, onun hayata güvenle bakmasının ilk basamağıdır.Bu yüzden aile, aidiyetin ilk ve en önemli laboratuvarıdır. Bu duyguyu ilk kez aile içinde yaşarız. Orada kendimiz olmamıza izin verilir. Orada dış çevreyle kuracağımız ilişkilerin çerçevesi şekillenir.

2-  Aileden Topluma: Aidiyet Çemberleri

İnsan büyüdükçe zamanla farklı çevrelere karışır:sokak, okul, arkadaş grubu, iş ortamı ve toplum…

Her biri bize, yeni bir “Ait olma” fırsatı sunar.Ancak gerçek aidiyet, bu ortamlarda adalet ve güven varsa kök salabilir.

Bir toplulukta adaletin yerini kayırmacılık ya da çıkar ilişkileri almışsa, güven duygusu zedelenir ve sessizce yok olur.
Güvenin olmadığı yerde kimse gönülden bağlanmaz, sadece görünürde bağlı kalır.

3-  Aidiyetin Kırıldığı Noktalar

Aidiyet, en çok adaletsizlik, gruplaşma ve çıkar ilişkileri yüzünden yara alır.
Eğer bir ekipte bazı kişilere diğerlerinden fazla değer veriliyor, zaman ayrılıyor, hatta bu yakınlık çıkar temelli bir gruplaşmaya dönüşüyorsa; orada güven sessizce sarsılmaya başlar.

Gruplaşmalar, genellikle diğerlerini dışlayıcı bir özellik taşır.
Bu dışlanmışlık duygusu, takımın içindeki güven ilişkisini örseler ve iş birliği ruhunu zedeler.
Çünkü takım çalışmasına vurulacak en büyük darbe, adaletsizlik hissidir.

Bir düşünelim: bu ortamda siz ne yapardınız?

·     Bulunduğunuz kurumda adalet duygusu zedelenmiş,size adil davranılmadığını düşünüyorsunuz. Ahbap çavuş ilişkisi en üst düzeyde, hakkaniyet yok, emeğinizin karşılığını alamıyorsunuz…Ne yaparsınız?

·     Emeğinizin karşılığını alıyorsunuz ama saygı görmüyorsunuz.
Size davranışlar tutarsız…
Ne yaparsınız?

·     Emeğiniz takdir ediliyor, ancak emeğinize gösterilen saygıyı, fikrinize gösterilmiyor. Fikirleriniz yok sayılıyor.
Ne yaparsınız?

·     Fikirlerinize saygı duyuluyor, emeğiniz görülüyor ama önemli işler hep başkalarına veriliyor.
Ne yaparsınız?

·     Her şey yolunda görünüyor: size değer veriliyor, fikirleriniz dikkate alınıyor.
Ama bir bakıyorsunuz, diğerlerine vekurum dışına yalan söyleniyor, müşteriler aldatılıyor…
Ne yaparsınız?

4-  Aidiyet Bozulduğunda Ne Olur?

Bir organizasyonda bireylerin fikirlerine değer verilmediğinde veya yok sayıldıklarında genellikle üç tepki ortaya çıkar:

a)  Uzaklaşma:
Kendini oraya ait hissetmeyen kişi, duygusal olarak geri çekilir; bir süre sonra da fiziksel olarak ayrılır.

b) Kötü Niyetli İtaat:
Kişi iş yapmaz ama yapıyormuş gibi görünür.Dışarıdan uyumlu görünür; aslında içten içe sistemi sabote eder.

c)  Biat:
Kişi, konumunu korumak için sorgulamadan boyun eğer.Düşünmez, üretmez, sadece verilenle yetinir.

Bu üç durumda da aidiyet–şahsiyet dengesi bozulur ve zamanla kişiliksiz bir örgüt kültürü oluşur.

Böyle bir yapıda gelişim durur, inovasyon biter, çöküş sessizce başlar.


Aidiyetin Yeniden İnşası ve Denge

Aidiyet, sadece var olmak değil, değer görmek demektir.Adaletin, dürüstlüğün ve saygının yaşadığı bir yerde, insanlar yalnızca çalışmaz; kendilerini adar.

Gerçek aidiyet, bağımsız bağlılıkla mümkündür:Yani, bir yapının parçası olurken kendi düşüncelerimizi, özgünlüğümüzü ve karakterimizi koruyabilmektir.

Bu, “Biat etmek” değil; bilinçli bağlılıktır.  Düşünme, üretme ve ifade etme özgürlüğüyle beslenir.

Aidiyet şahsiyeti besler; şahsiyet de aidiyeti yüceltir.
Çünkü insan:

·        Beklentisinin karşılandığı kadar kalır,

·        Değer gördüğü kadar sahiplenir,

·        Güvendiği kadar bağlanır.

5-  Güvenin Olduğu Yerde Gelişim Vardır

Aidiyet, sadece bir bağ değil, bir denge hâlidir.
Ne kadar derin güven, o kadar güçlü bağlılık…
Ne kadar yüksek adalet, o kadar kalıcı aidiyet…

Aidiyet bir zincir değil, bir köktür.
Bağlar ama boğmaz.
Besler, büyütür, birleştirir.
Ve en önemlisi: şahsiyetle dengelendiğinde insanı yüceltir.

Ve sözün özü: “İnsan, değer gördüğü yerde kök salar; güven duyduğu yerde çiçek açar.”

Not: Bu yazım İYİ Parti’nin kuruluş sürecinde, ilk defa 20.03.2025 Tarihinde “Ortak ses” ve Bursa Kent Gazetesinde tek yazı olarak yayınlandı. Günümüze uyarlayarak 3 bölüm halinde yeniden yazıyorum.

Yorumlar

Diğer Yazarlar

Elif Doğan Erkan
Fatih Akkuş
Mehmet Yapıcı
Mehmet Yılmaz
Nesrin Akkuş
Reyhan Soykan
Umut Can Aksu
×

Haber Arama