Siyasi hareketler, tıpkı ulu çınarlar gibi hem toprağın derinliklerine inen
kökleri hem de semaya uzanan dallarıyla var olurlar. Kökler, bir yapıyı
ayakta tutan hafızayı ve emeği temsil ederken; dallar, değişimi, geniş
kitlelere açılımı ve büyümeyi ifade eder.İYİ Parti’nin hikâyesi, bu dengeyi
görmek açısından özel bir örnek sunuyor.
İYİ Parti İl Başkanı İsmail Kaya ile yaptığım röportajda, yaptıklarını ve
yapacaklarını büyük bir açıklıkla anlatırken, aynı zamanda eksik kalan ya da
yeterince üzerinde durulmayan hususlara dair de önemli ipuçları verdi. Bu
eksikliklerin ayrıntılarını başka bir yazıda ele alacağım. Fakat Bursa’da bugün,
bundan sonra mutlaka yapılması gerekenleri ve herkes tarafından görülmesi
gereken gerçekleri konuşmak gerekiyor.
23 Nisan 2016’da Bursa Atatürk Kapalı Spor Salonu’nda yakılan meşale,
yalnızca bir toplantının değil; yıllar içinde olgunlaşan bir iddianın, bir
arayışın ve bir toplumsal talebin görünür hâle gelişidir. Bu meşale, partinin
kuruluş yolculuğunu başlatan ilk kıvılcım olarak tarihe geçmiştir.
Kuruluşun düşünsel omurgası da yine Bursa’da şekillenmiştir. Parti
programı ve tüzüğü bu şehirde yazılmış, her cümlesinde ülkücü kadroların
emeği, tecrübesi ve idealist ruhu hissedilmiştir. Bu ekip, yalnızca masada
değil sahada da var olmuş; kurucu genel başkanla birlikte neredeyse gidilmedik
yer bırakmamıştır. Bir hareketin temel taşlarını döşeyen bu çabanın görmezden
gelinmesi hem siyasi hem vicdani açıdan mümkün değildir.
Ancak bununla birlikte siyasetin bir başka gerçeği daha vardır:
Bir hareketi ayakta tutan yalnızca kökleri değil, genişleyebilme iradesidir.
Bir siyasi parti, sadece kurucu kadroların sadakatiyle büyüyemez. Toplumsal
merkezle buluştukça, farklı görüşlerle temas ettikçe güçlenir. Bu nedenle başka
siyasi geleneklerden gelen isimlerin İYİ Parti’ye katılmasını yadırgamak doğru
değildir. Siyaset, kapıları kapatmak değil; yeni yollar açma, yeni köprüler
kurabilme sanatıdır.
Eğer küçük bir çevre olarak kalmak isterseniz, dışarıdan gelen her sesi
tehdit gibi görürsünüz. Fakat ülke yönetmeye talipseniz; uzlaşmayı, müzakereyi,
farklı düşüncelerle yan yana yürüyebilmeyi göze almak zorundasınız. “Sadece
bizden olanlar gelsin” anlayışı, ilk düğmenin yanlış iliklenmesine benzer;
gömleğin geri kalanı hiçbir zaman düzgün durmaz.
Bugün toplumun beklentisi açıktır:
“Bana yanında yer aç, beni dinle, fikrime değer ver, birlikte yürüyelim.”
Siyaset, nihayetinde insana ve duygulara temas etme sanatıdır. Siyaset, bir
“tek sesli koro” değil; uyumlu bir “çok sesli orkestradır.”
Bunun için siyasette başarıya giden yol, insan ilişkilerinden
geçer.Siyaset, insanı ve insan duygusunu yönetme sanatıdır. Dinlemek,
anlamak, müzakere etmek bu sanatın olmazsa olmazlarıdır. Kucaklayıcı bir
tutum geliştirenler genişler; korkuyla, ayrıştırmayla hareket edenler daralır.
Bir siyasi hareket, toplumun %100’ünün hayır duasını almak istiyorsa önce
kendi içindeki insanların hayır duasını alarak iç huzuru oluşturmalıdır. İç
huzuru olmayan bir yapının dışarıya güven vermesi beklenemez. Bu birlik duygusu
ise Cumhuriyet’in kurucu değerleri etrafında, ihtilafı olmayan herkesi
kucaklayan geniş bir çerçeveyle mümkündür.
Siyaset bugün her zamankinden fazla şuna ihtiyaç duyuyor:
· Birleştirici
bir, dil
·
Müzakere edebilen akıl,
·
İş birliği geliştirebilen vizyon,
·
Dışlamak yerine kucaklayan olgunluk.
“Benim istediğim gibi olacaksan gel, aksi hâlde uzak dur.” yaklaşımı,
modern siyasetin kaldırabileceği bir tavır değildir. Çünkü toplum, artık daha
kapsayıcı, daha anlayışlı, daha çoğulcu bir siyaset dili talep etmektedir.
Bir hareket köklerine sadık kalıp, hafızasına sahip çıkarken, ufkunu da genişletebildiği ölçüde yarınları inşa edebilecek güce ulaşır.




Yorumlar