KENDİN OLABİLME SANATI
Bir yere ait
olmak insana güven verir. Her birimiz, bir yere ait olmaya, sevilmeye,
anlaşılmaya ve değer görmeye muhtacız. Bunlar insanın en önemli ihtiyaçlarıdır.
Ama bir yere
ait olurken “kendin kalabilmek” işte asıl ustalık budur.
Aidiyetin
sıcak kucağı bazen öylesine sarar ki, farkında olmadan şahsiyetimizi gölgede
bırakabiliriz.Oysa gerçek aidiyet, insanın kendinden vazgeçmeden bir bütüne
dâhil olabilmesidir.
Kendini
görünmez hisseden, “Ben de varım!” diyemeyen bir insan, bulunduğu
ortamda değer duygusunu kaybeder. Değerin kaybolduğu yerde güven azalır;
güvenin azaldığı yerde ise dayanışma çözülür. Sonunda, duvarlar dimdik
ayakta olsa da içi boşalmış bir yapı kalır geriye.
Aidiyetin Gölgesinde Kaybolan
Şahsiyet
İnsan bir
gruba dâhil olduğunda, çoğu zaman “uyum sağlama” kaygısıyla kendi
fikirlerini geri planda bırakır.“Onay alma” isteği ağır basar.
Bu kısa
vadede huzur verse de uzun vadede içsel çatışma yaratır. Kendini ifade edemeyen
biri, bir süre sonra oraya ait olmadığını hisseder.
Şahsiyet,
insanın iç dünyasında kurduğu ahlaki, duygusal ve düşünsel bütünlüğün
adıdır.
Bir kimsenin sahip olduğu bilgi, başarı ya da statü, şahsiyetinin önüne
geçmemelidir; çünkü şahsiyet, kim olduğumuzun değil, nasıl biri olduğumuzun
cevabıdır.
Şahsiyetli
insan, kalabalıkların arasında bile yönünü kaybetmez.Güç karşısında eğilmez,
zorluk karşısında yıkılmaz, menfaat karşısında sessiz kalmaz.Onun pusulası, dış
dünyanın beklentileri değil; vicdanının sesidir.
Tarihte iz
bırakmış kişilere baktığımızda, ortak noktalarının “şahsiyetli duruş”
olduğunu görürüz.
Kendin Olmak
Cesaret İster
Bir yapının
içinde var olmak kolaydır; o yapı içinde özünü koruyabilmek ise cesaret ister.
Kendin olmak
her zaman popüler olmak demek değildir.
Bazen yalnız kalmayı, bazen kalabalığın içinde farklı durmayı, bazen de
dışlanmayı göze alabilmektir.
Gerçek şahsiyet, şartlara göre değişmeyen karakterdir.
Mevlânâ’nın
o eşsiz sözü burada vücut bulur:
“Ya olduğun
gibi görün ya göründüğün gibi ol.”
Bir yere ait
ol ama kendin olmaktan vazgeçme; işte aidiyet ile şahsiyet arasındaki ince
denge budur.
Şahsiyetin
Oluşumu Ailede Başlar
“Biz tekrar
tekrar yaptığımız şeyleriz. Demek ki mükemmellik bir eylem değil, bir
alışkanlıktır.”
Bir bireyin
şahsiyet temelleri, tıpkı aidiyet duygusu gibi ailede atılır.Çocuğun
hissettiği sevgi, gördüğü adalet, tanık olduğu dürüstlük; onun iç dünyasında “doğru”
olanın pusulasını oluşturur.
Bir çocuk,
ailesinde:
- Sözle davranışın uyumlu
olduğunu görüyorsa, güven gelişir.
- Farklı düşüncelerin saygıyla
dinlendiğine tanık oluyorsa, özgüven gelişir.
- Yanlış yaptığında cezayla değil
anlayışla karşılaşıyorsa, vicdan gelişir.
Ve bütün
bunlar birleştiğinde, tutarlı olarak sürekli tekrarlandığında, şahsiyet
dediğimiz o içsel yapı şekillenir.
Şahsiyet ve
Aidiyet Arasındaki İnce Çizgi
Aidiyet,
bizi bir topluluğa bağlar; şahsiyet, o topluluk içinde kendimiz olarak kalmamızı
sağlar.Biri olmadan diğeri eksik kalır.
Aidiyet
olmadan insan yalnızlaşır, şahsiyet olmadan ise kaybolur.
Gerçek
olgunluk, “Bir yere ait olurken kendin kalabilmektir.”Bir kuruma,
aileye, topluluğa ya da fikre bağlı olabiliriz; ancak bu bağlılık öz
benliğimizi bastırmamalıdır.
Bir yapı
içerisinde sürekli sessiz kalmak “uyum” değil, bazen şahsiyetin
zayıflamasıdır.
Bir toplulukta herkesin düşündüğünü tekrarlamak “bağlılık” değil, bazen
korkunun maskesidir.
Oysa
şahsiyet, insanın “hayır” diyebilme cesaretidir.
Ve bu cesaret, aidiyetin gerçek zeminini güçlendirir
Farklılıkların
Uyumu Zenginliktir
Toplumda,
kurumda ya da ailede... Çoğu zaman “uyumlu olmak” ile “aynı olmak”
karıştırılır.
Oysa güçlü yapılar farklı fikirlerden beslenir.
Farklı düşünen insanlar, aynı hedefe yürüyebiliyorsa, orada dinamizm ve
üretkenlik vardır.
Gerçek liderler de uyumu değil, düşünce çeşitliliğini teşvik eder.
Aidiyet; herkesin aynı fikirde olması değil, farklı fikirlerin saygıyla bir
arada yaşayabilmesidir.
Sorgulayan
İnsan Kıymetlidir
Bir yere ait
olduğunu hissederken bile sorgulamayı sürdüren insan değerlidir.
Çünkü sorgulamak, sadakatsizlik değil; sahiplenmenin göstergesidir.
“Bu neden böyle?” diye soran kişi, bulunduğu yeri geliştirmeye
niyetlidir.
Aidiyet, körü körüne bağlılık değil; bilinçli sadakattir.
Ait Ol, Ama
Kaybolma
Aidiyet
ruhun sığınağıdır; şahsiyet ise yönünü gösteren pusula.Sığınak pusulasız
kalırsa insan yönünü kaybeder.
Gerçek denge, “biz” diyebilmek ama “Ben’i” unutmamaktır.
Ve sözün özü: Kendini ait hissettiğin yerde kendi sesin yankılanabiliyorsa,
işte orası senin yerindir.










Yorumlar