Yeniden yazmaya, yeniden hissetmeye… Bu kez sokak
hayvanları için.
Uzun zamandır yazı masama oturmadım. Bilgisayar
başına geçtiğimde her seferde yazmam gerektiğini düşünüyor, bir türlü konsantre
olamıyordum. Hayatın hızlı temposu, gündelik telaşlar derken hep erteledim.
Oysa yazmak, insanın sadece düşüncelerini paylaşmak değil, kendisine ayna
tutması, iç dünyasına yolculuktur. Sessizliğin içinde insanın kendisiyle
yüzleşmesidir.
Ama kelimeler hiçbir zaman tamamen susmaz. Onlar,
zihnin bir köşesinde birikir, zamanını bekler. Tıpkı toprak altında bekleyen
tohumlar gibi… Bugün, o tohumları yeniden filizlendirmek için kalemi elime
aldım. Çünkü yazmak, bana göre bir nefes alma biçimi. Kelimelerle dünyayı
yeniden kurmak, kendini yeniden bulmak demek.
Ve bugün, 4 Ekim. Dünya Sokak Hayvanlarını
Koruma Günü. Belki de yeniden yazmaya başlamamın tesadüf olmadığını
düşünüyorum. Çünkü yazmak da, tıpkı sokak hayvanlarını korumak gibi, vicdanın
sesine kulak vermektir.
Hayvanları korumak için hayvansever olmaya gerek yok. İnsan olmak, merhametli olmak, paylaşmayı bilmek yeterli aslında.
Bir süre önce Bursa’dan gelen bir haber içimi
umutla doldurdu. Yıldırım Belediyesi, “Yemek Atıklarımız Can
Dostlarımız İçin Mamaya Dönüşüyor” adlı projesiyle örnek bir çalışmaya imza
atmış. Sıfır atık anlayışıyla toplanan yemek artıkları, mama üretim tesisinde
yeniden dönüştürülüyor. Kısacası, çöpe gidecek her lokma, sokaklardaki bir
canın yaşamına dönüşüyor.
Belediyenin İklim Değişikliği ve Sıfır Atık
Müdürü Mehmet Akif Ergüvenoğlu, 30 ayda 165 ton yemek artığından 89
ton mama üretildiğini söylüyor. Günümüzde aylık ortalama 5 ton mama
üretildiğini, dolayısıyla yaklaşık 1000 köpeğin düzenli beslendiğini
anlatıyor. Aylık ortalama 5 ton üretim yapılan tesiste amaç, bu miktarı kısa
sürede 10 tona çıkarmak.
Yüksek İhtisas ve Araştırma Hastanesi, Bursa
Teknik Üniversitesi, Polis Okulu, Işıklar Askerî Lisesi, Bursa Adliyesi ve
Yeşim Tekstil gibi kurumlar da projeye destek veriyor. Bazı kuruluşlarla da
görüşmeler sürüyormuş. Her biri yemek artıklarını belediyeye teslim ederek hem gıda
israfının önüne geçiyor hem de sokak hayvanlarının yaşamına katkı
sağlıyor.
Bu sadece bir çevre ya da hayvan koruma projesi
değil; aynı zamanda insanın doğaya ve diğer canlılara karşı sorumluluğunu
hatırlatan bir vicdan hareketi. Biz çoğu zaman sokaktaki bir köpeğin
gözlerindeki minneti görmezden geliriz. Oysa bir kap su, bir avuç mama bazen
bir canın yaşamla bağını sürdürmesine yeter.
Ekim 2022’de Yıldırım Belediyesi barınağını
ziyaret ettiğim günü hatırlıyorum. Açık konuşmak gerekirse, önce biraz
önyargılıydım. Uyuşturucu iğneyle hayvan toplandığı yönünde duyumlar almıştım.
Ancak barınağa girdiğimde bambaşka bir manzara ile karşılaştım. Veterinerler,
gönüllüler, çalışanlar… Her biri, barınaktaki hayvanları birer emanet gibi
görüyordu.
Barınak Müdürü Mehmet Altıntaş’ın o gün söylediği
cümleyi hiç unutmuyorum:
“Her canlının bizim kadar yaşama hakkı var.”
O gün, iki köpeğin ve bir kedinin aynı anda
ameliyat edildiği steril odaları, tedavi sürecindeki özeni ve barınaktaki
temizliği görünce tüm önyargılarım dağıldı. Tedavisi tamamlanan hayvanlar yasa
gereği alındıkları yerlere geri götürülüyordu. Bu sistematik çalışma, vicdanla
yürütülen bir hizmetin kanıtıydı.
Burada bir hakkı sahibine vermek gerekir.
Yıldırım Belediyesinin çalışmaları örnek alınsa, Belediyeler yemek artıklarını
can dostlarımız için mamaya dönüştürülmüş olsa, hem gıda israfının önüne
geçilir, hem de 5 yıl içerisinde sokak köpekleri öldürmeye gerek olmadan bu
problem çözülür.
Bugün bu satırları yazarken, hem o günü hem de
belediyenin mama üretim projesini düşündüm. İkisi de aynı duygudan besleniyor: Sorumluluk.
Yazmak da, bir anlamda sorumluluk almak demek. Gördüğünü söylemek, doğru
bildiğini paylaşmak, iyiliği çoğaltmak demek.
Belki bu yazı bir dönüş yazısıdır, belki de yeni
bir başlangıcın ilk adımı. Ama biliyorum ki, bazen en güzel başlangıçlar uzun
bir sessizliğin ardından gelir. Tıpkı kışın ardından gelen bahar gibi…
Bugün yeniden yazmaya başladım — hem kendim için hem de sesi duyulmayan tüm canlar için.
Çünkü konuşacak söz varken suskunluk, bazen en ağır yük olur.
Ve ben artık bu yükü kelimelerle hafifletmek
istiyorum.
İnanıyorum ki:
Bir kalem, bir kap su kadar hayat kurtarabilir.
Yorumlar
Eli kalem tutan ,Bilgi birikimi olan elbet de yazmalı.Bu güzellikleri fazlasıyla taşıyan Mehmet Yılmaz kardeşimin kalemi kavi olsun.
0 0