DOLAR 34,8943 EURO 36,6138 STERLİN 44,3354 GRAM ALTIN 3.008,86 BIST 100 10.058,63 BITCOIN $100.160
Facebook TwitterX Instagram YouTube

Arama Haber Code Logo Arama
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok: Savaşın anlamsızlığına bakış

Giriş: 26.08.2024 15:17 | Güncelleme:
Paylaş

Erich Maria Remarque’ın 1929 tarihli aynı adlı romanından uyarlama olan Alman yapım All Quiet On The Western Front (İm Westen Nichts Neues), ‘savaş karşıtı’ duruşuyla çoğu epik filmden ayrılıyor. Romanın beyaz perdeye üçüncü uyarlanışı. Yönetmenliğini Your Honor, Rio filmleriyle tanınan Edward Berger üstlendi. Filmde Felix Kammerer, Daniel Brühl, Albrecht Schuch, Sebastian Hülk, Aaron Hilmer rol aldı. Film, 1914-1918 yıllarında geçen 1. Dünya Savaşı’nı konu alıyor.

Almanya ve Fransa’nın karşı karşıya geldiği Batı cephesindeki savaşı, 17 yaşındaki Poul’un gözlerinden izliyoruz. Okulundaki profesörün konuşmasından etkilenen Poul ve arkadaşlarının, savaşın üçüncü yılında orduya girmesini, hayatının ve psikolojisinin nasıl değiştiğini, git gide nasıl çöktüğünü ve korkuyu anlatıyor. Romanın yazıldığı dönemlerde bu tarz savaş karşıtı eleştiriler hoş karşılanmıyordu. Nazilerin başa geçtiği 1933 yılında, 1930 yapımlı Oscar ödüllü uyarlamasına sansür uyguladılar. Bununla beraber savaş gazisi olan Remarque, İsviçre’ye kaçmak zorunda kaldı. Diğer epik filmlerden ayıran en belirgin özeliği, savaşın saçmalığını çok etkileyici bir şekilde anlatmasıdır. Tüm düşünceleri birkaç görselle bile göstermeyi başarıyorlar. Yönetmen Berger’in “Savaşın insanlık dışı dehşetini en iyi şekilde yansıtan eser” dediği romanı, kendisi de en iyi şekilde kameraya yansıttığını görüyoruz.

Aynı Üniforma Farklı Bedenler

Çok cesur ve kanlı bir film. Savaşı olabildiğince tüm çıplaklığıyla gösteriyor. Ölü insanlar, havai fişek gösterilerini andıran bombalar, çığlıklar, yanan insanın acısını izleyenlere hissettiriyor adeta. Savaşın en sıcak yerini bütün canlılığıyla anlatıyor. Kâbusu şiirsel bir sinemayla yansıtan Berger, anlamsızlığı göstermeyi başarıyor. Müzikler çok yerinde ve ince dokunuşlarla izleyiciyi hikayenin içine çekiyor. Filmin soundtracklerini Volker Bertelmann yaptı. Aralarında en iyi bulduğum, vurucu müziklerden ikisi: Remains ve All Quiet On The Western Front. Bir filmin soundtracki o filmin havasını, bir nevi konusunu hissettirmeli. Bertelmann, bunu gayet iyi bir şekilde yansıtıyor.

Film Üzerine

Film, annelerini yiyen tilki yavruları ile başlıyor. Bir metafor olarak bakıldığında bir annenin çocuklarını kendisini feda ederek beslemesi, bir yıkıma yol açıyor. Ailesini çiğneyip savaşa giden Paul, sonucunu düşünmeden kendi yıkımını getiriyor. Heyecanı git gide korku ve çaresizliğe dönüşüyor. İlk başlarda mavi gözlerinin ışıltısı, filmin sonlarına doğru mavinin en soğuk tonuna evriliyor. Kirli yüzündeki gözleri, petrollü bir denize dönüşüyor. Daha en başından ölen bir askerin yıkanmış, dikilmiş üniformasını alan Paul, “Üstünde başkasının adı yazıyor” dediğinde görevlinin ismi yırtıp atması bile olayın trajedisini anlatmaya yetiyor. Savaşta sınıfsal fark yoktur, bir ayakkabıcıyla, zengin çocuğu olan bir liseliyi yan yana tavuk çalarken görebiliyorsunuz. Savaşın ne olduğunu bilmeyen bu çocukların ilk kurşunda eve dönmek için ağlamaları, hatta akıllarını kaybetmeleri ve bireyin savaştaki değersizliğini, profesörün "Önemli olan birey değil daima bütündür." sözüyle de görüyoruz. Poul, gözümüzün önünde çökmeye başlıyor. Ne yaptığının farkında olmayan sadece sözde adam öldürmekten bahseden bu genç, düşmanla karşı karşıya kaldığında kendini koruma içgüdüsüyle saldırmaya başlıyor. Tam öldürecekken onun gözlerinde gördüğü korkunun, kendisinde olan korkudan bir farkı olmadığını anlıyor. Onu kurtarmaya çalışması ve öldüğünde düşmanı olarak nitelenen insana sarılıp ağlaması, savaşın bir toprak kaybetmekten daha önemli şeyler olduğunu gösteriyor bize. Poul’un yaşadığı vicdan azabı, arkadaşlarını kaybetmesiyle öfkeye dönüyor. Bombalar patlarken diğer taraftan bu manzaraya karşı sigara içen generalin, sadece ego ve kendini kanıtlama çabasının nelere mal olduğunu görüyoruz. Çünkü Alman heyeti ne kadar ateşkes imzalasa da son dakikalarda generalin, askerleri hücuma yollaması ve saldırıyı kabul etmeyen kendi askerlerini kurşuna dizmesi, genel hatlarıyla siyaseti anlatıyor. Hiç düşünmeden, vicdansızca. General tüm siyasetin ete kemiğe bürünmüş hali.

Bir avuç toprak ne kadar önemliyse bir avuç kan da o kadar değerlidir. Bir avuç toprak için minyonlarca kan akıyorsa o toprağın hiçbir önemi kalmaz. Savaşın bitimine saniyeler kala Poul’un arkadan bıçaklanması ve Fransız askeriyle bakışmaları da bu sistemin ikiyüzlülüğünü çok net bir şekilde gösteriyor. Hiçbir uğuru olmayan bir yolda amaçsızca ölmesi, anlamsızlığın en anlamlı olduğu an. İronik... Tüm karakterlerin simgelediği ve anlatmak istediği ayrı bir hikayeleri var. Hepsiyle empati kurulabilir. Çok farklı ve kendine özgü melankolik anlatımıyla sürükleyici bir film.

“Bir köpeğe kemik at havada kapar bir insana güç ver canavara dönüşür.”

Yorumlar

Diğer Yazarlar

Atıf Ayyıldız
Batuhan Hazar Güler
Dilek Yapıcı
Erkut Por
Fatih Akkuş
Gülistan Güneş
Güven Öztürk
Mehmet Yapıcı
Mehmet Yılmaz
Nesrin Akkuş
Olsoy Karakaya
Reyhan Yılmaz
Selimcan Yelseli
Semih Filiz
Serhat Duman
×

Haber Arama