DOLAR 34,8943 EURO 36,6138 STERLİN 44,3354 GRAM ALTIN 3.008,86 BIST 100 10.058,63 BITCOIN $100.160
Facebook TwitterX Instagram YouTube

Arama Haber Code Logo Arama
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 101
Selimcan Yelseli

Selimcan Yelseli

Tüm Yazıları

BURSA’NIN KURULUŞ DEVRİNDE TASAVVUFİ ZÜMRELERİN ERKEN DÖNEM OSMANLI MİMARİSİNE ETKİSİ: MEKECE VAKFİYESİ

Giriş: 26.08.2024 12:27 | Güncelleme:
Paylaş

Bir önceki yazımda Bursa’nın kuruluş devrinde tasavvufi zümrelerin erken dönem Osmanlı kültürü ve mimarisine tesirinden bahsederken evvela bu tasavvufi zümrelerin Bursa’nın fethinde oynadıkları rolleri ve kültürel manadaki ehemmiyetlerini incelemeye gayret etmiştim. Bugün hem bu şahsiyetlerden bahsedip, hem de Mekece Vakfiyesinden söz edelim derim…

Buyurun…

Orhan Gazi döneminde yaşamış olduğu bilinen ve Buharalı bir Kalenderî dervişi olan Abdal Murad’ın daha Bursa fethedilmeden önce Bursa civarına yerleştiği ve Bursa kalesinin bulunduğu yere taşlar yuvarlamak suretiyle bölge halkını usandırmaya çalıştığı bilinmektedir. Bu, Bursa’nın fethedilmesi bağlamında, tasavvufi zümrelerin bizzat fethe katılmasının yanında fetihten önce de destek sağlamaları noktasında ilginç bir örnektir. Bursa’nın fethinden sonra Orhan Gazi Abdal Murad’a Filidar Köyü’nü vakfetmiştir ve Abdal Murad bu köyde tasavvufî düşüncesini yaymıştır. Kendisi ile birlikte küçük yaşta Bursa’ya geldiği rivayet edilen oğlu Abdal Mehmed ise ilerleyen yıllarda; Başçı İbrahim, Emir Sultan, Eşrefoğlu Rumî ve Osmanlı’nın ilk şeyhülislamı olan Molla Fenârî gibi dönemin mühim mutasavvıfları ve ilim adamlarıyla yakın ilişkiler içinde olduğu ve Başçı İbrahim’in Abdal Mehmed için Abdal Camii’ni ve kendisi için de bir zâviye yaptırdığı bilinmektedir.

Yine o dönemde Bursa’ya Osman Bey döneminde Acem diyarından gelen Karaca Ahmed, Orhan Gazi’nin fetihlerine katılmış ve Bursa’nın fethinden sonra bir zâviye kurmuştur. Bursa’nın fethine katılmış dervişlerden olan Dûğlu Baba’nın ise Bursa’nın fethinden sonra Uludağ’ın doğusunda yer alan bir bölgeye yerleştiği bilinmektedir.

Orhan Gazi’nin fetihten sonra tasavvufî zümreler için yaptığı vakıfların sayısı yirmi sekiz adettir. Bu vakıflardan en meşhur olanı “Mekece Vakfiyesi” adıyla bilinen 7 Mart 1324 tarihli vakfiyedir. Orhan Gazi Mekece nahiyesinin tamamını Şerefüddin Bey zâviyesi için vakfetmiştir. İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu vakfiyeyi 1941 yılında “Belleten” dergisinde yayınlamıştır. Vakfiyenin metni İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın çevirisiyle şöyledir:

Ben Şücaaddin Orhan Bin Fahrüddin Osman.

Hududu ile Mekece nahiyesinin tamamını sırf Allah rızası için (vakfettim). O Hanikahta misafir olan gelüp gidici fıkarayı, garibleri, miskinleri, dervişleri ve ehli ilmi (iskan ve infak) etmesi için azadlı kölem Tâvaşi Şerefeddin Mukbili (Mütevellii vakıf tayin ettim) vakfın vazifesi (yani varidatı) ne ise bunlara sarfedilsin ve her kimki bu vazifeden nasib almağa müstahak değilse Hanıkahta misafir olmasın.

Bu vakfiyeyi okuyanlar bilmiş olsunlar ki Mekecenin tevliyetini bu Hanikahın kullarının çocuklarından kim salih ise ona verdim ve bugünden itibaren tevliyete hizmet etmek, gelene gidene sarfetmek ve elinden geldiği kadar hizmet etmek üzere Şerefeddin Mukbil’e tefviz ettim. Bu hizmete mukabil hasılatın mecmuundan öşür alsın. Benim çocuklarımdan ve varislerimden hiçbir ferdin bunda hakkı yoktur. Bu tevliyete bu Hanikahın bendelerinin salih olan çocukları nesilden nesile batından batna ve asırdan asra irişsin yani nail olsun.

Bu hususta niza eden eden ve bu mânanın butlânına çalışan ve yalan, iftira, zulm ve adavet gösteren kimse şeriatı nebeviye indinde makbul olmaz. İkrar ettiğim vechile bu tevliyeti hüccet ile bu hanikahın kullarının çocuklarından en salih olanına hini hacette göstermesi için verdim, ta ki herhangi bir mahlûk çıkup da müdahale, müzâhame ve tağyir etmesin. Kim müdahale ve müzâhame ederse Allahın ve Resulûl-lah Sallâl-lâhü Aleyhi Vesselâm’ın lâneti onun üzerine olacaktır. Bu vesikayı okuyanlar, hazır olan cemaatın şehadetiyle bunu hakikat bilsinler ve itimat etsinler. Onların rızasiyle yazıldı. Benim mülkümden olan mezkûr Mekeceyi (bu vesikayı) mütalea edenler vakıf bileler ve inşaal-lahü taalâ itimad edeler.

Erken Osmanlı’daki tasavvufî zümrelerin Orhan Gazi döneminde gerçekleşen fetihlere katılmasının yanı sıra, fetihten sonra devletleşme aşamasına giren Osmanlı’nın devlet teşkilatına katkıları arasında 1326 yılında kurulan “Süleymaniye Medresesi” örnek olarak gösterilebilir. Bu medresenin ilk müderrisi Dâvûd el- Kayserî’nin köklü bir tasavvufî eğitimden geçmiş olması, Muhyiddin İbn’ül Arabî’nin “Fusûsu’l Hikem” adlı düşüncelerini topladığı eserine bir şerh ve giriş kısmı olarak da bir “Mukaddemât” kaleme alması, erken dönem Osmanlı medeniyetinin tasavvuf düşüncesine verdiği ehemmiyetin bir göstergesidir.

Osmanlı’nın Bursa’yı fethetmesinden sonra ekonomik vaziyetin iyileşmesi ve Osmanlı yönetici kesiminin de göçebe Türkmen kesiminden geliyor olması, Osmanlılar ile o dönemdeki tasavvufi zümreleri oluşturan dervişler, babalar abdallar ile yakınlaşmasının sebeplerinden biri olarak görülebilir. Yalnız Osmanlı Beyliğinde tasavvufî zümrelere karşı gösterilen geniş müsamahanın yanında, ilerleyen yıllarda bazı padişah ve vezirlerin bir tasavvufi ekole intisap etmelerine rağmen, ilk zamanlardaki geniş müsamahaya izin verilmemesi oldukça dikkat çekicidir.

Bir sonraki yazımda son olarak mimari açıdan erken dönem Osmanlı’ya tasavvufi zümrelerin tesirine hep beraber göz atalım.

Kaynakça

Acar, T. (2011). Anadolu Türk Mimarisinde Tabhaneli Camiler, (Doktora Tezi), Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı: İzmir.

Aşıkpaşazade, (2003). Osmanoğullarının Tarihi. (Kemal Yavuz- Yekta Saraç, çev.) İstanbul: Koç Kültür Sanat Tanıtım A.Ş.

Barkan, Ö. (2002). Osmanlı İmparatorluğu'nda Kolonizatör Türk Dervişleri. Türkler, 9(15), 133-153.

Kara, M. (2011).Tekke.TDV İslâm Ansiklopedisi içinde. (Cilt. 40. ss.370-379).Ankara: TDV.

Kayserî, D. (2015). Mukaddemât. Turan Koç, Mehmet Çetinkaya. (Çev.).İstanbul: İnsan.

Koç, T. (Haz.), (2011). İbn Arabi Geleneği ve Dâvûd el Kayserî. İstanbul: İnsan.

Mülayim, S. (2010). İslâm Sanatı. İstanbul:İsam.

Ocak, A.Y. (Haz.), (2014). Osmanlı Toplumunda Tasavvuf ve Sufiler. Ankara: Türk Tarih Kurumu.

Ocak, A.Y. (2015). Osmanlı Sufiliğine Bakışlar. İstanbul: Timaş Yayınları.

Öztürk, A. (2017). Tasavvuf Sosyolojisinin İmkanları ve Krizleri Üzerine (Orta Asya Tasavvufi İslamlaşması Örneğinde)". Akademik Platform İslami Araştırmalar Dergisi, 1 (1), 62-71.

Sevim, S. (2002). “Bursa ve Yakın Çevresinde Kuruluş Devri Sultanlarınca Desteklenen Dervişler II (Orhan Gazi ve I. Murad Devirleri)”, Dünden Bugüne Bursa’da Tasavvuf Kültürü, s.150-157.

Şahin, H. (2022). Dervişler, Fakihler, Gaziler, Erken Osmanlı Döneminde Dinî Zümreler (1300-1400). İstanbul: YKY.

Uzunçarşılı, İ. H. (1941). Gazi Orhan Bey Vakfiyesi. Belleten, 5(19), 277-288.

Ünver, G. (2014). Din Sosyolojisi. İstanbul: İnsan

Yorumlar

Fatma Yılmaz (Yorumunuz Onay Bekliyor)

Osman beyin çocukları ile ilgili tarihi bilgiler neden az mekece vakfiyesi dışında bir bilgi yok Fatma melek hatundan başka bir kızı varmı
0

Diğer Yazarlar

Atıf Ayyıldız
Batuhan Hazar Güler
Dilek Yapıcı
Erkut Por
Fatih Akkuş
Gülistan Güneş
Güven Öztürk
Mehmet Yapıcı
Mehmet Yılmaz
Nesrin Akkuş
Olsoy Karakaya
Reyhan Yılmaz
Selimcan Yelseli
Semih Filiz
Serhat Duman
×

Haber Arama