Hanımlar, beyler! Bundan bir beş on yıl önce ülke üzerinde kime söyleseniz inanmayacağı bir şey oldu. Bursaspor dördüncü kümeye düştü. Son üç haftada bir nebze de olsa artan ümit haftasonu Kırklarelispor karşısında aldığımız 0-2’lik yenilgiden sonra yerini gerçeğin acı tokadına bıraktı. Şimdi oturup düşünme zamanı; nerede hata yaptık?
Eğer 2 Kasım 2011 gününe geri dönseydik ve o gün Manchester United’la oynayacağımız Şampiyonlar ligi maçını izlemeye gelmiş taraftarlardan birine bugünden bahsetseydik ya delirdiğimizi düşünürdü ya da kötü bi şaka yaptığımızı. Anadolu devrimini yapmış, borçlarını yönetebilen, altyapısıyla Avrupa kulüpleri için örnek teşkil eden bir Bursaspordan, bakmayın isminin 3. Lig olduğuna kendisi dördüncü küme olan lige düşmüş, Vakıfköy’ünde artık doğru düzgün çim olmayan, kaç dönemdir transfer tahtası kapalı, taraftarın heyecanı yitmiş, kendi reklamı için kulüpten bahseden üç beş insandan başka kimsenin umrunda olmayan bir Bursaspor’a…
Ama nasıl?
Öncelikle şunun altını çizelim; sezon başından bu güne aday olacağım deyip olmayanlarla, adayolup bırakması gerekirken çokoprens peşinde koşan başkanlarla, bir oy daha verin toparlayacağız diyen siyasilerle, vergi borcumuz biraz düşsün elbet destek olacağız diyen iş dünyasıyla bir grup sorumlu için bir gurur tablosudur bu. Varsa bir ümit esasında yol belli. Acil ödemeler yapılmalı, bir şekilde transfer tahtası açılmadı, kulüp kendi içerisinde ekonomik olarak sürdürülebilir olana dek şehirtarafından desteklenmeli, sonrasında ise sportif olarak ikna edici bir yönetim ve yapılanma ile en baştan başlanmalı. Amma velakin bunu yapacak güç şehir de olsa da inanç ve heves var mı? Orası belirsiz.
Şimdi bizler gençliğinde yakışıklı bir haytanın tabutunu taşımaya hazırlanıyormuşçasına kederli ve üzgünüz. Baktığımız ise koca tarihiyle yavaş yavaş yok olmaya giden bir Bursaspordur. Çare bulmakiçin çok vaktimiz kalmadı. Yoksa çok yakında Küçük İskender’in de dediği gibi;
‘Savrulurken raconun kırmızı pelerini o zarif öfkeye;
zaman ki sana hasta olmuş, incelikli haytasın.
raksederken mahallenin maşallahı, eyvallahı
güzelleş be oğlum, şimdilik ölümüne kadar hayattasın,
şimdilik ölümüne kadar hayattasın.’
Şimdilik ölümüne kadar hayatta olan bu incelikli hayta için en matemli anılarımız ve şiirlerimizle ağıtlar yakmak zorunda kalacağız.
İki farklı Kulvar, İki farklı TOFAŞ
Tofaş geçtiğimiz hafta içi Basketbol Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finale kalmayı garantiledi ve rakibi İspanyol Tenerife oldu. Aynı Tofaş ise hafta sonu kendisi için epey kritik Darüşşafaka maçına çıktı ve kaybederek küme düşme potasıyla arasındaki maç sayısı ikiye indi.. Sezon başından beri Avrupa’da ve ligde iki farklı Tofaş izliyoruz sanki. Sanıyorum bunun temel iki sebebi var. Birincisi; oyuncuların iki turnuva arasındaki motivasyon farkı. İkincisi ise sezon başından beri bir türlü oynanamayan maç sonları. Bu kaçıncı oldu emin olun sayamadım ama Darüşşafaka maçının da son iki dakikasına kafa kafaya giren Tofaş yine bir maç sonunu kötü oynadı ve kaybetti. Kaliteli görünen kadrosu içerisinde oyunun zora girdiği böyle zamanlarda ellerini kirletmekten çekinmeyecek oyuncu eksikliği çeken Tofaş için sanıyorum tek çare mücadele sertliğini ligin son altı maçına girerken yükseltebilmek. Yoksa durum şu an için tatsız görünüyor.
Umarım sezon bitmeden oyuncular durumun ciddiyetinin farkına varır ve en azından lig için tatsız geçen bu sezon güzel bir finalle noktalanır.
Yorumlar