7 Temmuz 1963
Akınspor, Acar İdman Yurdu, Demirçelikspor, İstiklalspor ve Pınarspor birleşip Bursaspor olalı 38 gün olmuş. Bugün Bursaspor, Fenerbahçe’yle hazırlık karşılaşmasında ilk maçına çıkacak.
Yediselviler’de yaşayan henüz 29 yaşındaki Hüseyin sabah uyanıp hanımıyla kahvaltısını yapmış, dört yaşındaki oğlu Mustafa’yı öpmüş ve evinden çıkmış. Hemen evinin yanında dostları Nusret ve Hamdi’yle buluşup farkında olmasalar bile yaşadıkları şehrin tarihindeki bu önemli güne tanık olmak için yola koyulmuşlar. Hava güzel, mevsim yaz. ‘Yürüsek ya.’ demiş Nusret. Tamam demişler. Yürümüş üç arkadaş tepebaşından yukarı. Emir Sultan’a yaklaşmışlar, arkada bir neyin melodisi, yeşil yapraklarıyla ağaçlar bir klasik Bursa rutinine eşlik etmişler bu üç kafadarın maç yolculuğuna. Sonrasında Yeşil Camii, Setbaşı, Heykel, ardından Altıparmak. Sigarayı bırakmasına bir yıl var daha Hüseyin’in henüz bilmese de ömründe içtiği son bir kaç yüz sigaradan birini yakmış Hüseyin Arap Şükrü’nün yanından geçerken. Stada yaklaşmışlar. Atatürk stadının etrafındaki zemheri kalabalığı yarıp maça girmiş bu üç arkadaş. Hazırlık maçı da olsa ilk kez yeşil sahaya çıkmış on bir adam. Hakem düdüğü çalmış, maç başlamış. Direkli stadı dolduran on binlerin içerisinden Bursaspor’un doğduğuna şahit olmuş bu üç arkadaş. Bursaspor maçı 3-0 kaybetmiş. Çıkmışlar stadtan ağır ağır. Dönerken evlerine bilmiyormuş hiç biri bir tarihin doğuşuna tanık olduklarına.
2 Ağustos 1995
İşten izin almış Nuri, akşam yemeğini erkene çekip bir şeyler atıştırmış. Karısına görüşürüz demiş, dört yaşındaki oğlu Semih’i öpmüş, arabasına atlamış. Sıcak bir ağustos günü, camlarını açmış arabasının, radyoda Kış güneşi çalıyor Tarkan’dan, kerata henüz meşhur olmuş. Daha bu denli kitlenmemişken Bursa trafiği çıkmış Yediselviler’deki evinden. İncirli, Haşim İşcan, Fomara. Arap Şükrü’yü geçerken düşünmüş yarı finale çıkabilir miyiz diye. Bursaspor’un Karlsruher ile İntertoto Kupası çeyrek final maçı var 18.30’da. Çarşamba’da bir park yeri bulup stada yürümüş Nuri. Etraf ana baba günü, köfteciler, yayılmış tezgahlarında bayrak satan işportacılar. Atatürk Lisesi’nin yanından kıvrılırken eşlik etmiş yürüyüşüne kalabalığın marşları. Maç başlamış, 79. dakikada Musisi skoru 2-2’ye getirirken birden Musisi’nin sevincine Baliç, Ercüment ve Hakan Keleş de katılmış. Maratonda maçı izleyen Nuri ilk kez timsah yürüyüşüne tanık olmuş ama fark etmemiş. Maç uzamış, penaltılarla Alman takımı turu geçmiş. Atatürk stadı on binlerce hayal kırıklığıyla yavaş yavaş Bursa’nın içlerine dağılıp evlerine dönmüş. O gece Nuri’yle Hüseyin finali nasıl kaçırdıklarınından konuşup ona üzülmüşler.
16 Mayıs 2010
Semih 19 yaşında. Nuri öleli 13 yıl, Hüseyin öleli 2 yıl olmuş. Semih üniversite sınavlarına hazırlanıyormuş. Ligin son haftası. Bursaspor ikinci sırada, rakibi Beşiktaş. Olur da Bursa kazanır, Fenerbahçe puan kaybederse Bursaspor tarihinde ilk kez şampiyon olacakmış. Biletlerin hepsi tükenmiş, Semih maçların ilk 70 dakikasını dekoderli tüplü televizyonundan izlemiş. Dakika yetmiş, Bursaspor 2-1 öndeyken, Fenerbahçe maçı hala 1-1. Neyse demiş Semih, ne gele gele. Ben gidiyorum… ‘Babaanne, anne ben çıkıyorum.’ deyip Nuri ve Hüseyin’in hanımlarına kendini Yediselviler’deki evinden sokağa atmış. Sokaklar bomboş, bir şehir sanki terkedilmişçesine sessiz. Teyyareci Mehmet Ali Caddesi’nden geçen bir eski itfaiye yeni Zafer plaza dolmuşu bulmuş. Dolmuşun radyosunda maçlar açık, iki maçta da gol olmuyor. Maçlar böyle biterse Bursaspor şampiyon olacak. Yol bitmiş, dolmuş yanaşmış. Bursaspor maçı bitmiş, Fenerbahçe kalan iki dakikada gol atamazsa bir şehir tarihinde ilk kez şampiyon olacakmış.
Semih, varacağı yere varmış dolmuşun açık kapısı yanında TRT Radyo’dan maçı dinlerken ömründe yaktığı ilk bir kaç yüz sigaradan birini yakmış. Einstein’ın zamanın rölativitesini kanıtlarcasına ne sigara bitmiş ne de iki dakikada bitmesi gereken maç. Zaman uzamış, koca bir şehir beklemiş. Derken son düdük, Fenerbahçe Trabzonspor maçı 1-1 bitmiş. Dolmuştaki iki yolcu ve şöför on yıllardır tanışıyormuşçasına kucaklaşmışlar, tam o esnada Tophane’den patlayan toplar, havai fişekler derken morg sessizliğindeki şehrin merkezinin dünyadaki en gürültülü yer olması üç beş saniye sürmüş. Koşmuş Semih Altıparmaktan stada doğru etrafındaki ağlayıp birbirine sarılan binlerce insanı yararak. O gece sabah güneş doğana dek uyumamış şehir. Aymış gün doğarken, Semih yatağına uzanmış, yorgun ama gönlü ferah. O gece Semih’in rüyasında Semih, Hüseyin ve Nuri şampiyonluktan konuşmuşmuşlar, hayatlarındaki ilk ve son kez yan yana sigara içmişler.
7 Nisan 2024
Semih uyanmış. Hava birkaç gün öncesine göre soğuk, Bursa’ya tatsız bir rüzgarın getirdiği neşesiz bir soğuk hakim, sanki bahar gelmekten vazgeçmiş. Semih Özlüce’deki evinden çıkıp stada gitmiş, yol tatsız. Stada varıp basın girişinden akredite kartını almış, üçüncü kat düğmesine bastığı asansör yavaş yavaş yukarı çıkarken çıplak metale bakıp yalnız başına beklediği asansörde 3. Lig’e düşmeyi, şampiyon oldukları geceyi, Hüseyin’i, Nuri’yi düşünmüş. Maça biraz erken gelmiş, basın tribünü staddan farksız, henüz kimseler yok. Aşağı inip sahayı kontrol etmeye giderken şehrin duayen basın emekçilerinden Cemal abisiyle karşılaşmış. Ne Cemal abinin tadı yerinde ne de Semih’in. Selamlaşıp hoşbeş ettikten sonra ikisi de biraz sonra tanık olacaklarını bildikleri sonu seyretmeye gitmişler.
Maç başlamış. Bursaspor yenilmiş. Bursaspor şampiyon olduğu gecenin 14 yıl sonrasında 3. Lige düşmüş. Semih o gece rüyasında ne göreceğini bilmeden kendisiyle birlikte stada gelen birkaç bin kişiyle birlikte sessizce stadtan ayrılmış.
Hayat fena halde Bursaspor’a benzer
Hanımlar, beyler. Bursaspor sadece 11 futbolcunun sahaya çıkıp mücadele ettiği bir futbol takımı değildir. Bursaspor binlerce yıllık tarihiyle bir şehrin 61 yıllık hafızasıdır. Hepimizin hayatına dokunmuş dinlediğimiz şarkılardan, yaşadığımız aşklardan, babalarımızdan, dedelerimizen bin bir hatıra saklayan bizi bize hatırlatan bir çınardır. Bugün Bursaspor düştüğü yerden kalkamazsa tarihten silinecek olan bir futbol takımı değil bir şehrin hafızasıdır. O yüzden hepimize bir görev düşüyor. En kötü gün bugünse eğer tam da bugün yaşamak için bir ihtimal bulmalıyız. Önümüzde iki ihtimal var; ya düştüğümüz bu çukurdan rasyonel çözümlerle çıkmanın bi yolunu bulacağız ya da hep birlikte hafızalarımızdaki bin bir anıya bir yenisini ekleyememenin acı gerçeğiyle yüzleşeceğiz. Çözüm belli ve imkansız değil, işte bugün bir şehir kenetlenmeli ki hafızası yaşasın. Çözüm yollarını konuşmak için önümüzde uzun bir süre olacak ama bugün hayat fena halde Bursaspor’a benziyor. İyi ki vardın ve var olacaksın Bursaspor!
Yorumlar