‘O İsmet Özel, şair, yetmiş dokuz yaşında.
Her şey o yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar
o yaşarken koptu tufan
o yaşarken yeni baştan yaratıldı kainat
her şeyi gördü içi rahat
gök yarıldı, çamura can verildi
linç edilmesi için artık bütün deliller elde
kazandı nefretini fahişelerin
lanet ediyor ona bakireler de.
Sözleri var köprüleri geçirmez
kimseyi ateşten korumaz kelimeleri
kılıçsızdır, saygısı kalmadı buğday saplarına
uçtu ama uçuşu
radarlarla izlendi
gayret etti ve sövdü
bu da geçti polis kayıtlarına.’
Huyumdur, bazan bazı şeylere takılıp kalırım. Bir kitap severim bir sonraki ayım yazarını hatmetmekle geçer. Tanımadığım ya da bir aralar dinlediğim bir şarkıcıya takılır zihnim, uzunca bir süre başka bir şey dinleyemem. Üç haftamı MFÖ çalar, Refik Halid Karay’la yatıp kalkarım sonraki üç beş gün, muhakkak İsmail Çoşar dinlerim sonra uzunca bir süre. Ardından Sadri Alışık, Boris Vian, Boris Vian demişken pek tabi senede iki, üç kez Ferhan Şensoy. Kendimi bildim bileli böyle sürer gider bu. Bu aralar yazının başlığından da anlayacağınız üzere şair, düşünür, ateşli bir fikir adamı İsmet Özel’e kafayı takmış bulunuyorum. Sabahları kahvaltı niyetine kendi sesinden şiirlerini dinliyor, öğlen ateşli bir militanın ağzından çıkmışçasına insanı sarsan düz yazılarını okuyor, akşamüzerleri de eski tarihlerde katıldığı televizyon programlarını izliyorum. Ne zaman yürüsem kulaklığımda onun sesi, sigaralarımı artık şiir kliplerinde yaktığı gibi yakıyorum.
Kendisiyle tanışmam lisede oldu. Sevdiğim bir edebiyat öğretmenim biraz da o zamanki solculuğuma nazire yapmak için sanırım bana İsmet Özel’in Erbain kitabını hediye etti. Edebiyat ve şiirle biraz ilgili herhangi bir kimse için en sarsıcı deneyimlerden biridir İsmet Özel’i ilk kez okumak. Şakaklarınıza bir ağırlık çöker, ruhunuz sarsılır. Bu adam Türkçe yazdığı için şanslı hissedersiniz. Üzerinden yıllar geçer, otuzlu yaşlarınızın ortalarına yaklaşırsınız. Her okuyuşunuzda farklı bir şey keşfeder yine şaşarsınız bu biraz yalnız, çokça da deli derviş gibi gösterilen adama. Rahmetli Sezai Karakoç’u kaybedişimizin ardından sanırım kendisi yaşayan en büyük Türk şair olarak kaldı. Ömrü uzun, devri daim olsun.
Pek tabii bu yazıyı durup dururken özelimi açmak, Özel’i methetmek için yazmıyorum. Başlıkta da belirttiğim gibi bu büyük bir adama naçizane küçük bir reddiye.
İsmet Özel 2007’de kurduğu İstiklal Marşı Derneği ile bir misyon üstleniyor. Tarihi perspektife farklı bir bakış atıp, bize yeni yol öneriyor; Yeni bir Türklük yolu. İlk baskısını Eylül 2004’te yaptığı ‘Kalın Türk’ kitabında da bu fikri adeta bir manifestoya dönüştürüyor. Peki nedir bu özel adamın çizdiği yeni Türk yolu? Gelin birkaç demecinden ve yazısından en azından bu yazıda ana fikrini anlayabilecek duruma gelelim.
İsmet Özel’e göre kim Türk’tür? Kendi açıklamalarından aktarıyorum:
‘Kafirle çatışmayı göze alan Müslümana Türk denir. Türk olmanın başka bir şartı ya da belirtisi yoktur. Yani Türk dediğimiz insan tarih sahnesine müslüman ve Allah’ın kılıcı olarak çıkmıştır. Başka bir Türk tabii ki uydurdular, bir çok insana da yutturdular. Ama Allah’ın kılıcı olmaktan başka bir özelliği olan Türk yoktur. Şimdi o bu kadar bariz bir şeydir ki, Mustafa Kemal Sakarya Meydan Muharabesi’nin akabinde TBMM’den gazilik ve müncilik (mareşallik) ünvanı istemiştir. Türkiye’de milletin başında olmak için kafirle karşı karşıya gelmek, kafire cevap vermek şartı vardır. Bundan başka hiç bir şey Türklerin önde gelen insanı olmaya yetmez.’
‘Türklük bir nesep meselesi değildir, kültür meselesi de değildir. Türklük tarihî bir roldür. Türk, gâvurun-kâfirin sözünü dinlemez, gâvura-kâfire söz geçirir. Bu ikisi varsa Türklük vardır. Bu toprakların dâru’l-İslâm haline gelmesiyle Türklük başlamıştır. Türklüğün bir kanadı, “Kâfirin sözünü tutmamak, kâfirin tavsiyesini reddetmek şeklinde oluşur.” Birinci kanat budur. Türklüğün diğer kanadı da, “Kâfire söz dinletmek, kâfire söz tutturmak.” demektir. Yani bu iki kanadı taktığı zaman Türkler uçar. Biz önce toprak kazanarak, bugün yaşadığımız toprakları “vatan” haline getirerek, “Türkiye” yaparak Türkleşmeye başladık.’
Biraz da kendisinden özür dileyerek bu iki alıntıyla çok basit ama etkili bir şekilde özetleyebiliriz diye düşünüyorum İsmet Özel’in Türklüğe dair fikirlerini. Malum yerimiz kısıtlı ve belki meraklı birkaç kişi de bu konuyu derinlemesine incelemek isteyip büyük şair ve filozofumuzun kitaplarını alıp okur.
‘Ne desem? Tereddüt içindeyim.’ Cümleleriyle başlar Kalın Türk. Şimdi bu yazıyı yazan ben tam da öyle hissediyorum. Size yazının başından beri anlattığım uzun okumalar ve dinlemelerimin sonunda bu reddiyeyi yazma hususunda kendimi mecbur hissettim. Ne desem? Tereddüt içindeyim…
Özel Türklüğü İslam çizgisinin üzerinden başlatıyor. Onu bunca seven ben malesef buna razı gelemiyorum. O zaman Metehan’ı nereye koyacağız, Attila bizden değil midir? Şunu kabul etmek gerekir ki müslümanlık bugün biz Anadolu Türkleri için son bin yılımızı ve geleceğimizi anlatan bir hakikattir. Lakin bizim tarihimiz bin yıldan öteye gitmektedir. Türklüğü ve İslam’ı yüceltmek için bir yol arıyorsak eğer beş bin yıllık tarihimize sahip çıkmalıyız. Böylelikle son bin yılımızı da daha kıymetle yüceltebiliriz. Türkler bilinen tarihin başından itibaren kendinden olmayan herkesle savaştı ve olduğu yeri kendine yurt edinebildi. 1071’de Malazgirt’te dövüşen ruhla, 1922’de Sakarya’da dövüşen ruh aynıydı.
Eğer ki Türklük nizamı konusunda çizgiyi sadece İslam üzerinden çekersek, Anadolu’da yaşayamayan milyonlarca Türk’ü kendimizden uzak kılarız. İhtiyacımız olanın birleşmek olduğu bugünlerde bizim reçetemiz bu değildir. İslamı yüceltmenin yolu da evvelinde Türklüğümüze sahip çıkmaktır. İslam coğrafyasına bakın. Hangi İslam şiarını yol bilip herkesi etrafımızda toplayacağız? Özel’in çektiği çizgiyi düşünürsek Işid Türk müdür? Daha dün İsrail’e saldırma gösterisi yapan Şii İran Türk müdür? O yol bizi ancak bilinmeze ve sonsuz patinaja götürür. Seçmemiz gereken büyük şairimizin reddiyesine mazhar Atatürk’ün yoludur. Biz ne kadar kendi içimizde güçlü olup, muasır medeniyet seviyesini aşarsak işte o zaman dünyanın gerçekleri üzerine söz söylemekten öte söz gerçekleştirme gücüne sahip olacağız. Türklüğün de İslam’ın da ihtiyacı olan budur. Yoksa kafir bildiklerimizin ateşi biz Türkleri ve bütün müminleri yakacaktır. Türk Türklüğüyle güçlendiğinde her mümin biraz daha huzur bulacaktır. Son bin yıldır Türk’e tarih islamın kılıcı rolünü biçmiştir. Kılıcın kesmesi için de önce keskin olması gerekmektedir. Türk’ü kesin yapacak olan da bilim, ilim ve akılcılıktır. Türklük çizgisini önce akıl üzre çekmeliyiz ki Türkün kılıcı keskin, sözü muteber olsun.
Şunu açık yüreklilikle belirtmeliyim ki aynı fikirde olmadığım birine kefil olacaksam o İsmet Özel’dir. Bilirim ki söylediği her sözü inandığı için söylemektedir. Şairliğinin getirdiği ateşli ruhun izdüşümü de sözleri ve fikirleridir. Onun gibi dövüşe hazır, inançlı ruhlara her milletin ihtiyacı vardır. Bize düşense o ve onun gibi ruhların alevli fikilerinden kor olmuşları toplamak ve mantık çerçevesinde bir yol çizmektir. Onun da dediği gibi Türk her zaman dövüşe hazır olmalıdır ancak Gazi Mustafa Kemal’in de dediği gibi ‘Milletin hayatı tehlikede olmadıkça savaş bir cinayettir.’ İşte Türk bu iki çizgide bir denge tutturduğunda Türklüğünü hem cihana hem de İslam’a kabul ettirecek ve hem Türklük hem de İslam için yeni bir muzaffer gelecek kurma şansına sahip olacaktır.
Okumaktan, düşünmekten, dinlemekten en çok keyif aldığım insanlardan biri İsmet Özel. İyi ki var olmuş, iyi ki şiir söylemiş, iyi ki militan bi ruha sahip olmuş. Yaşamışların pek azı onun kadar şey katmıştır bu dile, bu ülkeye. Zihin açan filozofluğuyla hep var olsun. Yazının başında şiirini değiştirmeme de umarım kızmamıştır. Yaptığım onun bize, bu dile hediye ettiğini otuz dokuz yıl sonra ona hediye etmektir. İyi ki yaşadın büyük adam, devrin hep daim olacak. Söz üstüne söz söylemeye cesaret ettirdiğin herkesle birlikle sana minnettarız.
Bu yazı da benim kendisine naçizane tahrir vazifem olsun.
Fikir, görüş ve reddiyeleriniz için mail yoluyla ulaşabilirsiniz; [email protected]
Yorumlar